9 Şub 2015

Ida (2013)

Alışıldık bir, ‘ölüm sonrası’ yol hikâyesi, aslında yahudi olduğunu öğrenen bir rahibe ve hafifmeşrep bir yargıç ekseninde, soykırımla dirsek temaslı filmlerin ülkesi Polonya’ya taşınıyor ancak bu kez, temas bir kapanış niteliğinde: Ida, olanlar olduktan sonra artık kendilerine yönelmiş, yeniden bireyselleşmiş karakterler çevresinde kuruluyor. Kulağımıza çalınan bir arka plân cümlesi Yeni Polonya’dan söz ederken, Ida da teyzesiyle birlikte çıktığı yolculukta, henüz tanıştığı kimliği ve sahip olmayı seçtiği kendi arasında gidip geliyor. Kabullenme gerçekleşmeden evvel, hele ki neyi feda ettiğini henüz keşfetmemişken, elbette ipler komplekslerin elinde; gece eğlencesinden dönen teyzeye elindeki tek erkek olan İsa’yı da kaptırma ihtimaline tahammül edemeyen Ida’yı ancak, ufak flört sözcükleri uykuya yatırabilir.

Kabullenme ve tecrübeye girişme aşamasından sonra ise Ida, filme değerini veren seçimini yapar: Feda ettikleri, ‘yeni’ olmaya değer değildir. Ida’nın sakince geri dönüş yolunu teptiği plân ise, olabilecek en duru ve etkili twist.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder