22 Ağu 2013

Sightseers (2012)

Riskli ve cesur senaryo seçimleriyle yeni kuşak İngiliz yönetmenler arasında özel bir yer kazanan Ben Wheatley’in Britanya’nın farklı ekonomik sınıftan katillerine kafa yoruşu sürüyor. Down Terrace ile doğaçlama gelişmiş aile boyu cinayet ve Kill List ile girilen bir kiralık katilin kaygı ve tekinsizlik dolu fantezi evreninin ardından, Sightseers yeniden olağanlaştırılmış ve uç nokta psikolojilerden arındırılmış cinayetlerin ironik bir estetikle sunuluşunu alışılmış bir öykü yapısına oturtuyor. Tuhaf mesleklere ve alışılmış sevgililerin-yol arkadaşlarının aksine çekici olmayan özelliklere sahip Chris ve Tina, arkalarında kazara ölmüş bir köpeğin anısını ve hasta bir anneyi bırakarak karavanlı, şirin yol hikâyelerine adım atıyorlar; ancak şirin yol hikâyeleri, elbette, zavallı yaşamlarının bu birkaç günlük kaçamak dönemini her seferinde daha da sıradanlaştıracakları cinayetlerle bezeniyor. Seriyi başlatan başarısız yazar Chris cinayetlerini makul nedenlere dayandırırken, Tina’nın böyle bir derdi yok; olağan hayat mücadelesindeki bir erkek üzerinden kendini var eden bir kadının yön değiştirme huyuna paralel şekilde, Chris’e karşı büyüttüğü her öfkenin karşılığını sorumlu-sorumsuz bir bedenin telef edilmesinde buluyor. Katil aşıkların birlikteliği, çoğu aşktan farksız olarak, bir mücadeleden ibaret; ve bu mücadelenin elbette, öykünün klişe kapanışını bu kılçığından uzaklaştıracak bir galibi var. Poppy yerine-geçeni Banjo’nun ve kızına yolladığı cevapsız aramalarla pasifliğini koruyan açılış karakterimiz annenin Tina üzerindeki etkilerinin ardında kalan belirsizlik ise filmin söyleyebileceklerinden bir parçayı koparıp götürüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder